Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
Sosyal Medya
Ebubekir ELMALI

Alavere (Vergi) Dalavere (Sübvansiyon)

Türkiye’de enerji fiyatları, özellikle dar gelirli vatandaşlar için ciddi bir yük oluşturmaktadır. Doğalgaz, elektrik ve akaryakıt gibi temel ihtiyaç kalemlerindeki yüksek fiyatlar, hane halkı bütçelerini zorlarken, bu ürünlerden alınan vergiler devletin gelir kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Maliye Bakanı’nın enerji fiyatlarının sübvanse edildiğine dair açıklamaları, bu sübvansiyonların vergilerden karşılandığını ve dolayısıyla vatandaşın cebinden çıktığını göz ardı etmektedir. Üstelik sübvansiyonlar geçici bir rahatlama sağlasa da, kanunla belirlenen vergilerin kalıcı olması, adil vergi dağılımı tartışmasını gündeme getirmektedir.

Bu deneme, Türkiye’deki enerji fiyatları ve vergi politikaları bağlamında adil bir vergi dağılımının nasıl sağlanabileceği üzerine bir değerlendirme sunacaktır.

Enerji fiyatlarının yüksekliği, Türkiye’nin enerji ithalatına bağımlı olmasıyla yakından ilişkilidir. Doğalgaz ve petrol gibi kaynakların büyük ölçüde ithal edilmesi, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve küresel fiyat artışları, enerji maliyetlerini doğrudan etkilemektedir.

Ancak bu maliyetlerin üzerine eklenen vergiler, özellikle Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), fiyatları daha da yükseltmekte ve dar gelirli kesimleri orantısız bir şekilde etkilemektedir.

Örneğin, doğalgaz faturalarında KDV’nin yanı sıra enerji fonu, belediye tüketim vergisi gibi ek kalemler, vatandaşın ödediği nihai bedeli artırmaktadır.

Bu durum, düşük gelir gruplarının temel ihtiyaçlarını karşılamasını zorlaştırırken, yüksek gelir grupları bu yükü daha kolay tolere edebilmektedir. Bu da vergi sisteminin “adil” olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir.

Adil vergi dağılımı, vergi yükünün bireylerin ödeme gücüne göre dağıtılması ilkesine dayanır. Ancak Türkiye’de enerji ürünleri üzerinden alınan dolaylı vergiler, bu ilkeye aykırı bir şekilde regresif bir yapı sergilemektedir.

Regresif vergiler, düşük gelirli bireylerin gelirlerinin daha büyük bir yüzdesini vergi olarak ödemesine neden olurken, yüksek gelirli bireyler için bu oran daha düşüktür.

Örneğin, bir asgari ücretli çalışanın doğalgaz faturasında ödediği KDV ve diğer vergiler, gelirine oranla çok daha büyük bir yük oluştururken, yüksek gelirli bir birey için bu miktar ihmal edilebilir düzeydedir.

Bu durum, vergi sisteminin eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde dar gelirlileri daha fazla etkilediğini göstermektedir.

Maliye Bakanlığı’nın sübvansiyon açıklamaları, bu adaletsizliği örtbas etmeye yönelik bir argüman olarak değerlendirilebilir. Sübvansiyonlar, enerji fiyatlarını düşürmek için devlet tarafından sağlanan desteklerdir; ancak bu destekler genellikle bütçeden, yani vatandaşların ödediği vergilerden finanse edilmektedir.

Dolayısıyla, sübvansiyonlar bir rahatlama sağlasa da, bu rahatlama vergilerle geri alınmakta ve net bir fayda sağlanmamaktadır. Ayrıca, sübvansiyonların geçici olduğu gerçeği, uzun vadeli bir çözüm sunmadığını göstermektedir.

Buna karşılık, enerji ürünlerinden alınan vergiler kanunla sabitlenmiş ve kalıcı bir yük olarak vatandaşların karşısına çıkmaktadır. Bu durum, vergi politikalarının sürdürülebilirliği ve adaleti üzerine yeniden düşünülmesini gerektirmektedir.

Adil bir vergi dağılımı için, öncelikle dolaylı vergilerin oranlarının ve etkilerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Enerji gibi temel ihtiyaç kalemlerinden alınan KDV ve ÖTV oranlarının düşürülmesi, dar gelirli hanelerin yükünü hafifletebilir.

Bunun yerine, gelir vergisi gibi doğrudan vergilerin daha progresif bir yapıya kavuşturulması, yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınmasını sağlayarak gelir adaletsizliğini azaltabilir.

Örneğin, lüks tüketim mallarına veya yüksek gelir getiren finansal işlemlere yönelik ek vergiler getirilerek, dar gelirli kesimlerin üzerindeki yük hafifletilebilir.

Ayrıca, enerji sübvansiyonlarının daha hedef odaklı bir şekilde, yalnızca düşük gelir gruplarına yönelik olarak uygulanması, kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlayabilir.

Bunun yanı sıra, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların artırılması, uzun vadede enerji maliyetlerini düşürebilir ve vergi yükünü azaltabilir.

Türkiye’nin güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji potansiyeli, enerji ithalatına olan bağımlılığı azaltarak hem ekonomik hem de sosyal faydalar sağlayabilir.

Bu tür yatırımlar, enerji fiyatlarını düşürerek dar gelirli vatandaşların fatura yükünü hafifletebilir ve aynı zamanda vergi gelirlerinin daha adil bir şekilde dağıtılmasına olanak tanıyabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’de enerji fiyatlarındaki yükün hafifletilmesi ve adil bir vergi dağılımının sağlanması için yapısal reformlara ihtiyaç vardır.

Dolaylı vergilerin regresif yapısı, dar gelirli kesimlerin üzerindeki yükü artırmakta ve gelir adaletsizliğini derinleştirmektedir.

Sübvansiyonların geçici çözümler sunduğu, ancak kalıcı vergi yüklerinin adaletsizliği sürdürdüğü açıktır. Progresif vergi politikaları, hedef odaklı sübvansiyonlar ve yenilenebilir enerji yatırımları, bu soruna çözüm sunabilecek adımlardır.

Adil bir vergi sistemi, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda sosyal adaletin temel taşlarından biridir. Bu nedenle, vergi politikalarının sil baştan yeniden yapılandırılması, tüm vatandaşların refahını artırmak için şarttır.


Av. Ebubekir Elmalı
Hukukçu

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER