Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
Sosyal Medya
Mehmet Arif ÖNALAN

Sabit Kameranın Direnişi

Bazı kadrajlar hiçbir yere gitmez. Çünkü zaten oradadır.

Dünya, kamera hareketleriyle nefes alıyor artık. Kayan, dönen, zıplayan, uçan, içine giren, dışına çıkan görüntülerle çevriliyiz. Peki ya kamera hiç kıpırdamazsa? Bir bakış açısı sabit kalmayı tercih ettiğinde ne anlatır? Daha doğrusu hâlâ anlatabilir mi?

Hızlı içerik çağında sabit kamerayı savunmak, bir anlamda kendi zaman algını da savunmaktır. Çünkü bu tür bir sabitlik, görsel bir tembellik değil tersine, dikkatli bir izleme kararlılığıdır.

Plan Durağan, İzleyici Hareketli

Bugün bir ekran izleyicisinin ortalama dikkat süresi 8 saniyeye kadar düşmüş durumda. Akışa katılmayan her şey ‘geri kalmış’ sayılıyor. Oysa durağan bir plan, bazen tüm anlatının yükünü sırtlar.

Çünkü değişmeyen çerçevede, izleyici kendini değiştirir.
Bir yüzü, bir eylemi, bir sessizliği beklemek alışılmadık bir tecrübe hâline gelir.

Bu açıdan sabit kamera, sadece estetik bir araç değil; bir izleme biçimidir.

Hareket Etmeyen Anlatı Örnekleri

Sinema tarihinde durağan anlatının birçok güçlü örneği var.
Béla Tarr, Satantango filminde, karakterlerin yürüyüşlerini dakikalar boyunca takip ederken kamera bazen kıpırdamaz. O görüntüye bakan izleyici, kendini bir hikâyeye değil bir ritme teslim eder.

Chantal Akerman, Jeanne Dielman filminde, tek bir mutfakta geçen sıradan gündelik hareketleri hiç kesmeden, neredeyse belge gibi gösterir.
Bu tür örneklerde kamera sessizdir ama konuşur.

Tarkovsky ise sabitliği neredeyse ritüel hâline getirir. Onun için beklemek, izlemek kadar kutsaldır. Özellikle Stalker‘da, sabit planlar izleyicinin gözünü değil iç dünyasını meşgul eder.

Seyirlikten Gözlemliğe Geçiş

Sabit kamera anlatıyı yavaşlatır ama bu yavaşlık içeriği büyütür. Çünkü anlatının görsel kısmı daraldıkça, düşünsel ve duygusal hacmi genişler.

Belgeselcilikte sabit plan kullanımı özellikle dikkat çekici. Örneğin Agnès Varda’nın The Gleaners and I belgeselinde, bir patatesin yere düşüşü bile bir tema haline gelir. Hareket yok ama anlam var. Çünkü anlatıcı, bakmakla görmek arasındaki farkı seyirciye bizzat yaşatır.

Sonuç: Her Hareket Anlatı Değildir

Bugünün içerik dünyasında hareket çoğu zaman “anlatmak” anlamına geliyor. Ama her hareket bir anlam taşımaz. Bazen kamera ne kadar çok oynarsa, gerçek o kadar silinir. Sabitlik, bu anlamda bir denge önerisidir.

Kamerayı sabit tutmak, yalnızca çerçeveyi değil bakışımızı da odaklar.
Ve bu, çağımızda bana göre bir tür görsel direniştir.

Mehmet Arif Önalan
Görüntü Yönetmeni – Belgeselci – Fotoğrafçı

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER