Görmek bazen bir dokunuştur…
Karanlıkta öğrenilen bir şey var
Tevfik amcanın vefat haberini aldım. 86 yaşındaydı.
O an belleğimde tek bir cümle canlandı:
“Ellerimle görüyorum.”
3 yıl önce Gümüşhane’nin Şiran ilçesinin uzak bir köyünde, sabahın loşluğunda kapısını araladığım bir evde öğrendim bunu.
İçeride, elinde keseriyle ceviz ağacını oyan bir adam… Gözleri neredeyse hiç görmüyordu ama çalışıyor, ölçüyor, oyuyor, düzeltiyor ve sonunda elleriyle bastonu yoklayıp başını hafifçe sallıyordu: “Olmuş.”
Köyde tek başına yaşayan Tevfik amcanın hayatını kayda almak için gitmiştim.

Ahşabın üzerinde gezinen zımparadan odaya yayılan ceviz kokusu hâlâ burnumda. O koku, sessiz ve karanlık bir odada, çalışkan bir ömrün iç sesi gibiydi.
Gözün ve parmağın ortaklığı
Kameramanlığın ilk yıllarında fark ettim. Ekrandaki görüntü ile elimdeki his aynı değilse bir şey eksik kalıyordu. Kadrajda bir yaşlının alnı mı parlıyordu? Ya da bir köy evinin duvarı mı çatlıyordu? Gözüm görüyordu ama elim karar veriyordu.
Bir gün bir çekimde, ışık göze güzel geliyordu ama içime sinmedi. Parmaklarım kameranın iris halkasında bir durdu, sonra geri sardı, sonra bir yerde usulca karar kıldı. O ân tekrar ettikçe ‘elleriyle gören’ Tevfik amca gelir aklıma. Bu, ondan bana kalan bir ders belki de.
Dokunmanın bilgeliği
Görüntü yönetmenliği yalnızca ışık ve kompozisyon değil. Bazen bir çekime çıkmadan önce elimle objektife dokunuyorum.
Metalin soğukluğu, camın kayganlığı, ağırlığı… O dokunuş, elimdekiyle yolda olduğumu hatırlatıyor bana.Çünkü her çekim, bir tür tanıklık. Ve tanıklık, gözle başladığı kadar elle de başlar.
Elin bir şeyi sevmesiyle.
Kadrajın ortasında bir boşluk olabilir
İyi bir görüntüyü çoğu zaman görünen değil görünmeyen belirler.
Kadrajın ortasında bir boşluk bırakmak, seyircinin kendi duygusunu koyacağı bir alan sunmak gibidir.
Bunu yapabilmek için sadece teknik bilgi yetmiyor; iç ses, sezgi, hatta tereddüt gerek.
Gözün söylemediğini, parmak fısıldar bazen.
Her görüntü bir izdir
Çektiğim bir yaşlının elindeki iz, gördüğüm onlarca yüzü unutturdu bana.
O izde bir hayat, bir çocukluk düşmesi, bir kazma sapı vardı.
Bazen bütün film, bir parmak izinde saklıdır. O izi görebilmek için ise göz değil zaman, sabır ve dokunuş gerek.
Artık biliyorum: Görmek sadece gözün tekelinde değil. Bir hayatı anlamak, bir ânı yakalamak, bir kareyi ölümsüz kılmak için el de konuşur, burun da hatırlar, kulak da hisseder.
Ve bazen… Bir bastondan yükselen ceviz kokusu, bir filmin en kalıcı sahnesi olabilir.
Kayıt biter, izi kalır
Belgesel çekimi biter, kamera kapanır ama kayda giren insanlar zihnimde yaşamaya devam eder. Tevfik amca artık yok.

Ama bastonunun kıvrımında gezinen eli hâlâ zihnimde. Bazen bir sessizlikte, bazen ışığın düşüşünde çıkıverir karşıma. Kayıt durmuş, kurgu tamamlanmış, film bitmiş olsa da bazı yüzler, bazı sesler belleğimden hiç çıkmaz. Onlar artık ekrana değil, içimde bir yerlere dokunur.
Mehmet Arif ÖNALAN
Görüntü Yönetmeni-Belgeselci-Fotoğrafçı
YORUMLAR