Schengen Anlaşması, Avrupa Birliği’nin (AB) en önemli kazanımlarından biri olarak kabul edilir. 1985’te imzalanan ve 1995’te yürürlüğe giren bu anlaşma, üye ülkeler arasında sınır kontrollerini kaldırarak serbest dolaşımı mümkün kılmış, Avrupa’nın birleşik bir alan olarak algılanmasını güçlendirmiştir. Ancak son yıllarda artan güvenlik tehditleri, göçmen akınları ve siyasi çalkantılar, Schengen bölgesinde sınır kontrollerinin yeniden gündeme gelmesine neden oluyor. Peki, bu durum Schengen vizesinin sonunu mu getiriyor, yoksa sistem yalnızca bir dönüşüm sürecinden mi geçiyor?
Sınır Kontrollerinin Geri Dönüşü
Schengen bölgesinde sınır kontrollerinin yeniden başlaması, özellikle 2015’teki mülteci kriziyle ivme kazandı.
Suriye, Afganistan ve diğer bölgelerden gelen büyük çaplı göçmen akınları, bazı üye ülkelerin sınır güvenliğini artırma yönünde adımlar atmasına neden oldu.
Örneğin, Almanya, Avusturya ve Fransa gibi ülkeler, geçici sınır kontrolleri uygulamaya başladı. Terör saldırıları, özellikle 2015 Paris ve 2016 Brüksel saldırıları, bu kontrollerin gerekçesini daha da güçlendirdi.
Ülkeler, iç güvenliklerini koruma adına Schengen’in serbest dolaşım ilkesine istisnalar getirdi.
Pandemi dönemi, Schengen sistemine başka bir darbe vurdu. COVID-19 salgını sırasında, AB ülkeleri hızla sınırlarını kapatarak seyahat kısıtlamaları getirdi.
Bu durum, Schengen’in temel taşı olan serbest dolaşımın ne kadar kırılgan olabileceğini gösterdi.
Üye ülkeler, ulusal çıkarlarını koruma kaygısıyla, koordinasyonsuz bir şekilde hareket ederek Schengen’in birliğini sorgulattı.
Schengen Vizesinin Geleceği
Schengen vizesi, AB dışındaki ülkelerin vatandaşları için Avrupa’ya giriş kapısıdır.
Ancak sınır kontrollerinin artması, vize rejiminin de sorgulanmasına yol açıyor.
Bazı eleştirmenler, Schengen vizesinin artık amacına hizmet etmediğini, çünkü serbest dolaşımın fiilen kısıtlandığını savunuyor.
Örneğin, bir Schengen vizesiyle birden fazla ülkeye seyahat etme imkânı teoride mevcut olsa da, artan kontroller ve bürokratik engeller bu özgürlüğü kısıtlıyor.
Ayrıca, vize başvuru süreçlerinin karmaşıklığı ve reddedilme oranlarının artması, Schengen’in “açık kapı” imajını zedeliyor.
Öte yandan, Schengen sisteminin tamamen çöktüğünü söylemek abartılı olur. AB, sistemi modernize etmek için adımlar atıyor.
Örneğin, 2023’te tanıtılan EES (Giriş/Çıkış Sistemi) ve ETIAS (Avrupa Seyahat Bilgi ve Yetkilendirme Sistemi), sınır güvenliğini artırmayı ve vize süreçlerini dijitalleştirmeyi amaçlıyor.
Bu sistemler, biyometrik veriler ve otomatik kontrollerle sınır yönetimini kolaylaştırmayı hedefliyor.
Ancak bu yenilikler, özellikle veri gizliliği ve teknolojik altyapı sorunları nedeniyle tartışmalara da yol açıyor.
Siyasi ve Sosyal Boyut
Schengen’in karşılaştığı zorluklar sadece teknik değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal boyutlara da sahip.
Popülist ve aşırı sağ partilerin yükselişi, bazı üye ülkelerde göçmen karşıtı politikaların güçlenmesine neden oldu.
Bu durum, Schengen’in açık sınırlar felsefesine ters düşen bir atmosfer yaratıyor.
Örneğin, Macaristan ve Polonya gibi ülkeler, AB’nin göç politikalarına karşı çıkarak kendi sınır kontrollerini sıkılaştırdı.
Bu, AB içinde bir dayanışma eksikliği olduğunu ve Schengen’in ruhunun zayıfladığını gösteriyor.
Ayrıca, Schengen bölgesindeki ekonomik eşitsizlikler de sistem üzerinde baskı yaratıyor.
Zengin kuzey ülkeleri ile daha az gelişmiş doğu ve güney ülkeleri arasında göçmen akınlarına yönelik farklı yaklaşımlar, ortak bir çözüm bulmayı zorlaştırıyor.
Bu durum, Schengen’in birleşik bir sistem olarak sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
Sonuç: Çöküş mü, Dönüşüm mü?
Schengen sistemi, tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor.
Sınır kontrollerinin artması, serbest dolaşım ilkesini tehdit ediyor ve Schengen vizesinin etkinliği tartışma konusu haline geliyor.
Ancak sistemin tamamen çöktüğünü söylemek için henüz erken.
AB, teknolojik yenilikler ve yeni politikalarla Schengen’i ayakta tutmaya çalışıyor.
Öte yandan, sistemin sürdürülebilirliği, üye ülkeler arasındaki siyasi uyum ve ortak değerlere bağlılık gerektiriyor.
Schengen vizesinin sonu gelmiş değil, ancak sistem ciddi bir dönüşüm sürecinden geçiyor.
Bu dönüşüm, ya daha güvenli ve entegre bir Avrupa’ya yol açacak ya da ulusal çıkarların ön planda olduğu bir parçalanmayı hızlandıracak.
Gelecek, AB’nin bu krizi nasıl yöneteceğine bağlı. Schengen, Avrupa’nın birleşme hayalinin sembolü olmaya devam edebilir, ancak bunun için cesur reformlar ve güçlü bir siyasi irade şart.
Av. Ebubekir ELMALI
Hukukçu
YORUMLAR